29 Aralık 2007 Cumartesi

Türkmüsün.Net Site Dolaşım Haritası

TÜRKMÜSÜN.NET "TÜRKLÜK PORTALI TÜRKLÜĞÜN YOL HARİTASI " SİTE DOLAŞIM HARİTASI

ANA DİZİN ALT DİZİN SAYFA
SİTE ANA SAYFASI Ana Sayfa
FORUMLAR Meşveret Divanı Meşveret Divanı(Türkmüsün.Net Forumları)
HABERLER Türkmüsün.Net Gündemi Tüm Haber Arşivi
TÜRKMÜSÜN.NET Biz Kimiz?
Sohbet Odası
Ziyaretçi Defteri (Yapım Aşamasında)
AB'ne HAYIR!
Bize Ulaşın
TARİH Atatürk Büyük Nutuk Tam Metin
10.Yıl Nutku
Gençliğe Hitabe
Cumhuriyet Dönemi Cumhurbaşkanlarımız
Osmanlı Dönemi Bilinmeyen Osmanlı
Osmanlı Padişahları
Padişah Tuğraları
Şeyh Edebali'nin Vasiyeti
Osmanlının Son Yılları ve Kurtuluş Savaşı Dönemi Çanakkale Geçilmez
Önemli Kurumlarımız ve Değerlerimiz Türk Ordusu Tarihi
Türk Polis Teşkilatı
Önemli Şahsiyetler Anadolu'nun Manevi Fatihleri
Tarihe Şan Katanlar
Tarihe Şan Katan Analar
Selçuklu Dönemi Selçuklu Sultanları
Türk Tarihi Ermeni Soykırımı Yalanı
Kısa Türk Tarihi
Selahattin Eyyubi Türktür
Türk'ün Savaşları
Türk Tarihi
İSLAM Büyük İslam İlmihali
Esma'ül Hüsna(Flash Gösterisi)
Esma'ül Hüsna(Metin)
İlahiler
İlahi Dinle
Kur'anı Kerim Arapça Aslı
Kur'anı Kerim Sesli Dinle
Kur'anı Kerim Türkçe Meali
Kütüb'ü Sitte(Yapım Aşamasında)
Veda Hutbesi
FOLKLOR VE EDEBİYAT Arif Nihat Asya
Atasözleri
Bilmece(Yapım Aşamasında)
Edebiyat Sözlüğü

Geleneksel Çocuk Oyunları

İsimler Sözlüğü
Kitap Kulübü(Yapım Aşamasında)
Mani(Yapım Aşamasında)
Masal(Yapım Aşamasında)
Mehmet Akif Ersoy
Necip Fazıl Kısakürek
Ömer Seyfettin Hikayeleri
Şiir(Yapım Aşamasında)
Tekerleme(Yapım Aşamasında)
Türkü(Yapım Aşamasında)
Türkülerle Türkiye
TÜRKLÜK SEPETİ Dede Korkut Hikayeleri
İstiklal Marşı
Mehter Marşları
Mesnevi(Yapım Aşamasında)
Mevlid-i Şerif
Oğuz Kağan'ın Duası
Orhun Abideleri
Osmanlıca Dersleri
Turan İlleri
Türk Bayrakları
Türk Destanları
Türk Dili
Türk Dünyası
Türkçe Adlar/Erkek Adları
Türkçe Adlar/Kadın Adları
Türkçe'nin Coğrafyası
Türkmüsün.Net Dosyalar
Yazım Türkçeleştirme Programı
KÜLTÜR VE SANAT Hayal Perdesi: Karagöz ve Hacıvat
İl İl Türkiye
Türk Ebru Sanatı
Türk Hat ve Tezhip Sanatı
Türk Keçecilik Zanaatı
Türk Minyatür Sanatı
FAYDALI BİLGİLER Araç Plaka Sorgu
Bağkur
Gazeteler
Gelir Vergisi Dairesi
İl İl Deprem Haritası
İl İl Hava Durumu
İl İl Memleket Haberleri
İl İl Telefon ve Trafik Kodları
Kurumlar Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergi Dairesi
Rüya Tabirleri
Son Dakika Haberleri
SSK
T.C. Kimlik Numarası
TDK Sözlük
Türkçe-İngilizce Sözlük
TT Telefon Rehberi
Türkiye Haritaları
Vergi Kimlik Numarası
TASARIM VE İNTERNET Türkmüsün.Net Tasarım Hizmetleri
DİĞER Irak Belgeseli(+18)
Bir İsrail Katliamı
Pentagon 9/11 Yalanı
MÜZİK Radyo Radyo Dinleyin
Türkü Türkü Dinleyin
TÜRKMÜSÜN.NET MASAÜSTÜ Duvar Kağıtları Masaüstü Arka Planları Türkmüsün.Net Masaüstü Resimleri
TÜRKMÜSÜN.NET KÖŞE YAZILARI Mehmet Hakan Tayfuncu AB'ne Hayır
Hrant mıyız? Mehmet miyiz?
Bahtiyar Mustanoğlu Hele Bismillah
Kirpiğim
Ulu-sal-cılar
İsmail AKGÜL İstiklal Marşı'nın Işığında Vatan
Analiz
Şehit Cenazeleri ve Din Üzerinden Siyaset
BİLGİ DENİZİ İmparatorluk Dilleri
AB Yalanı
Türk Kişi Adlarının Dil ve Tarih Açısından Önemi
Katılım Ortaklığı Belgesi Ve Ana Dili Meselesi
"Dil Açmazı" Üzerine Bir Deneme: Sorun Dilde mi, Bizde mi?
Dünyada Türk Dili Sosyo-Politik Bir Yaklaşım
Türkçe'nin Güncel Sorunları
Türkçe'nin Dönemleri
REKLAM Reklam

26 Aralık 2007 Çarşamba

MİNYATÜR VE ÖRNEKLERİ

TÜRK MİNYATÜR SANATI

[Minyatür Sanatı]

[Minyatür Sanatının Ortaya Çıkışı]

[Selçukluda Minyatür Sanatı]

[Osmanlıda Minyatür Sanatı]

[Örnekler]

[Kaynaklar]


Minyatür, Latince "kırmızı ile boyamak" anlamına gelen miniare kelimesinden türemiştir. Bir kitapta konu başlıklarını minium, yani sülyen ile belirginleştirmeye miniare denirdi. Zamanla metni süsleyen resimlere de minyatür dendi. İranlılar ve Türkler bu tarz resme "Nakış resim" veya "Hurde nakış" demişlerdir.

İnsan denen varlık, yaratılışından bu yana iç dünyasından yükselen şiddetli bir arayışla, hep 'en güzel olana' erişebilmenin hasretini çekegelmiştir. Bu hâl onda köklü bir sevdaya dönüşmüş ve insan, aradığı güzeli dış dünyada bulabilmek için sonsuz bir çaba sarfetmiştir.
Âdeta 'kara sevda'ya dönüşen bu arayış, insanın dış dünyayı daha bir dikkatli seyretmesini ve iç âleminde en güzelin farklı bir tecellisiyle karşılaşmasını beraberinde getirmiştir.
Bilim adamı, bu olguların nesnellik payını yakalamaya çalışırken; daha öteleri sezerek başka dünyaların sonsuz boyutlarına ulaşabilmek, sanatçının vazgeçilmez tutkusu olmuştur.
Böylece sanatçı; iç dünyasında barındırdığı en güzeli, doğruyu ve gerçeği toplumla paylaşmakta, büyük bir iftiharla beğenisine sunmaktadır. Kimi sanatçı eline tuvalini alarak en güzelin manzarasını resmetmekte, kimi de küçücük kağıda, ipek kumaşa incecik fırçayla minyatürler çizerek son derece gerçek bir dünyayı, rüyalar ülkesinin en güzelini bir anda bize hediye etmektedir.

Geleneksel Türk sanatlarının en önemli türlerinden biri olan minyatür; bize yüzyıllardan beri çok boyutlu güzellikler sunan, nakkaşlarını çok uzun bir zaman diliminde yetiştiren, mükemmeli aramada çok büyük ve görkemli bir saha, sanatkârın engin ruh dünyasından alınan muhteşem bir kitaptır.
Eski el yazması kitaplara boya ve yaldızla gayet dikkatli ve ince olarak eski usulde yapılan küçük ebattaki resimlere ve ayrıntıları renkli olarak gösterilen küçük boy portrelere minyatür denir. Minyatür, hikaye, şiir ve tarihin canlı bir türemesidir. Bir minyatüre bakıldığında, o eseri ortaya koymuş olan sanatkarın içinden yetiştiği cemiyetin ahlâk ve medeniyetini, o devir insanının giyiniş tarzını ve tarihî hadiseleri günümüze kadar getirdiği görülür.
Minyatür denilince resim sanatında olduğu gibi aklımıza portre, manzara vs. kavramlar gelmektedir. Minyatürün en önemli özelliği perspektifin olmamasıdır. Minyatür ustası, ön planda tutmak istediği figürü daha büyük bir şekilde ve daha detaylı olarak boyayabilir.


DEVAMI VE TAMAMI>>>




KEÇECİLİK

Tepme Keçelerin Tarihi Gelişimi, Renk, Desen, Teknik ve Kullanım Özellikleri
  • Orta Asya'dan Günümüze Tepme Keçeler
  • Keçenin Tanımı ve Keçeleşmenin Oluşumu
  • Tepme Keçe Yapımında Kullanılan Hammaddeler ve Araçlar
  • Tepme Keçe Üretimi
  • Kaynaklar

  • Türkmüsün.Net © 2007

    Orta Asya'dan Günümüze Tepme Keçeler

    Hunlar Döneminde Tepme Keçecilik

    Büyük Hun devletinin, Orta Asya kavimlerini ilk defa bir bayrak altında toplaması bakımından Türk kültür tarihi içerisinde büyük bir yeri ve önemi vardır. Aslında M.Ö. Birinci Bin'de Kuzey Çin'de görülen ve Çin kaynaklarında Hiyon-nu adı ile tanınan Asya Hunları; atlı bozkır kültürü içerisinde, belirli bir anlayış, örf ve adetleri ile yaşayan, geniş orta bölgelerde Türkçe konuşan en eski Türk topluluklarındandır.

    Konar-göçer yaşayış içinde bulunan bu toplulukların en önemli ihtiyaçları, barınaklar olmuştur. Keregü, kerekü ve yurd adı verilen ve bir ahşap konstürksiyondan meydana getirilen yuvarlak planlı karkasın üzerine kalın keçe örtülülerle kaplanan bu çadırlar, eski çağlardan beri Türklerin en kutsal barınağı olmuşlardır.

    Türk boyları çadırlarının dışında kullandıkları keçeleri aynı zamanda çadırlarının içini döşemede de kullanmışlardır. Çok renkli bezemelerle elde edilen keçeler ve özenle dokunmuş halı ve kilimlerle döşenen çadırın orta kısmı ocak için açık bırakılmıştır. Normal büyüklükte bir yurdu kaplayan keçe örtüler, yaklaşık 300 kg. yün ile elde edilmiştir. Yurdun bir köşesinde, sıcak durması ve fermantasyonu kolaylaştırması için keçe ile sarılmış bir kımız tulumu bulundurulmuştur.

    Eski dönemlerde "keregü"; Osmanlıların ilk dönemlerinde de "bargah" adı verilen bu yapılara bugün Kazakistan ve Kırgızistan'da rastlanmaktadır. Kara keçe ile örtülü yurda kara-üy, beyaz keçe ile örtülü yurda ise ak-üy denilmektedir. Son yıllarda ak-üyler prensip itibariyle yeni evlilere çeyiz olarak verilmektedir. Düğün töreni yapılan yurtlara ise "otay" veya otav-üy (genç ev) denilir. Günümüzde Özbekler ve Türkmenler tarafından yaylalarda kara-üy yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Beyaz keçeden yapılmış (ak-üy) çadır örtüsünün ise çabuk kirlenmesinden dolayı iki yılda bir değiştirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan ekonomik olmayan ak-üy genellikle zenginler tarafından kullanılmaktadır.

    Diğer yandan Orta Asya Türklerinde göçebe yaşayanlar arasında özellikle Büyük Hun İmparatorluğundan itibaren "ev-araba" düzeni görülmeye başlamıştır. Keçe bir çadırın araba üzerine yerleştirilmesiyle elde edilen bu araç sayesinde insanlar, evleri ile birlikte bir yerden başka bir yere kolayca göç etme olanağına sahip olmuşlardır.

    Çin kaynaklarında, Hunların ve Göktürklerin kullandıkları keçe çadırlı arabaları; "çadırlarını keçeden yaparlar, göçer - evli bir hayat yaşarlar. Yazın serin, kışın sıcak yerlere çekilirler" cümlesiyle ifade edilmiştir.

    DEVAMI VE TAMAMI>>>





    HAT VE TEZHİP

    TÜRK HAT SANATI

    [Türk Hat Sanatı]

    [Türk Tezhib Sanatı]

    [Malzemeler- Kalem]

    [Malzemeler - Makta]

    [Malzemeler - Mürekkeb]

    [Malzemeler - Hokka]

    [Hat Sanatında Türkler]

    [Hat Sanatında Osmanlılar]

    [Örnekler]

    [Kaynaklar]


    Türk Hat Sanatı

    Türk hat Sanatı denilince, Türklerin İslamiyeti kabul edişlerinden sonra okuma yazma vasıtası olarak seçtikleri Arap asıllı harflerle vücuda getirilen sanat yazıları anlaşılır. Ancak şunu hemen belirtelim ki Arap harfleri İslamiyetin zuhurundan sonra yavaş yavaş estetik unsurlar kazanarak, bu hal VIII. Yüzyılın ortalarından süratlenmiş; Türklerin İslam aleminde oldukları çağda zaten mühim bir sanat dalı haline gelmişti. Bu sebeple evvela Arap asıllı harflerin bünyesi ve İslam'ın ilk asırlarında gelişmesi hakkında kısa bir bilgi vermek gerekecektir.

    Yazı sanatının İslam kaynaklarında en özlü tarifi "Hat, cismani aletlerle meydan getirilen ruhani bir bendesedir." cümlesiyle yapılmıştır ve hat sanatı, bu tarife uygun bir anlayış çerçevesinde asırlardır süregelmiştir. Çünkü bu yazı sisteminde harflerin çoğu kelimenin başına, ortasına ve sonuna gelişlerine göre bünye değişikliğine uğrar. Sanat haline dönüşüyle pek kıvrak bir şekle bürünen harflerin, birbirleriyle bitiştiklerinde kazandıkları görünüş zenginliği, hele aynı kelime veya cümlenin muhtelif terkiplerle yazılabilme imkanı, bu yazılara, sanatta arannılan sonsuzluk ve yenilik kapısını açık tutmuştur.

    Arap hattı, muhtelif devrelerde en fazla işlendiği bölgeye nisbetle, İslam öncesi anbari, hiri, mekki ve Hicret'ten sonrada medeni isimlerini alarak gelişti. İslam'ın kitap haline getirilen ilk metni olan Kur'an, işte bu mekki medeni hatla deri(parşomen) üstüne siyah mürekkeple, noktasız ve hareketsiz biçimde yazılmıştı ki, bu ilk örneklerde, elbette sanat mülahazası aranılmamıştır. Zamanla bu yazı iki tarza ayrıldı: Sert köşeli olanı mushaflara ve kalıcı yazışmalara tahsis edilerek, en ziyade Küfe'de işlendiği için küfi adıyla anılmaya başlandı.süratli yazılabilen ve sert köşeli olmayan diğer tarz ise günlük işlerde kullanıldı; yuvarlak ve yumuşak karakterinden dolayı sanat icrasına uygun bir hal aldı. Yeni yazı cinslerinin bazıları, nisbet ifade eden isimlerinden de anlaşılacağı gibi, tomar hattı esas alınarak onun muayyen nisbette (yarımi üçte bir, üçte iki) küçültülmüş kalemiyle yazılıyor, bu küçülmede yazılar yeni hususiyetler kazanırken, yazma aletinin adı olan kalem bu nisbete dayanılarak hat manasına da kullanılıyordu.


    DEVAMI VE TAMAMI>>>



    EBRU EBRUCULUK EBRULAR

    TÜRK EBRU SANATI
    [Ebru'nun Sanatı] [Malzemeler] [Ebrunun Yapılışı] [Ebru Çeşitleri] [Tarihimizde Ebruculuk] [Örnekler] [Kaynaklar]

    Kağıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden olan ebruculuğun hangi tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek, bugün için imkansızdır; böyle bir belgeden mahrumuz. Gerçi çok eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kağıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) olarak ebru'yu görmekteyiz. Ancak bu eserlerin yazıldıkları tarih bilinse bile, bizim için, ebru'ya dair bir belge sayılamaz. Çünkü böyle eski yazmalar, yüzyıllar botunca hiç değilse birkaç defa tamir görüp yenilenmiştir. Bu ebru kağıtlarının da o tamir sırasında konulmuş olması muhtemeldir; yani kitabın tarihinden çok sonraya ait olacağı akla gelir. Üzerinde yazıldığı tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebru kağıtları, zamanı göstermek bakımından bir vesika hükmündedir. Görebildiklerimiz içinde tarihi olan en eski ebru kağıdı 962 H. (1554) yılına ait bir Malik'i Deylemi yazısıdır. Ebru'nun başlangıç tarihini bulmak için hiç değilse Onbeşinci Asır'a kadar inilebilir. Ancak, bir sanatın gelişmesi ve kabul görmesi için yüzlerce yıl geçmesi gerektiğini ve kayıtlarda da detaylı bir arama yapılmadığını düşünürsek bu sanatın çok daha eskilere dayanan bir geçmişi olduğunu kabul etmemiz gerekir. Ayrıca, ebru kelimesinin Farsça'daki EBRİ kökünden geldiğini iddia edenler olsa da, bu kelimenin kullanılmasından yıllar öncesinde, Türkistan'da EBRE kelimesinin çok yakın anlamda kullanıldığı bilinmektedir. Yani kelimenin Farsça'ya zamanın Türkçe'sinden geçmiş olma olasılığı yüksektir. Osmanlı'nın son devirlerinde yaşamış olan Üsküdarlı Şeyh Sadık Efendi, Ebru Sanatı'nın inceliklerini öğrenmek için Buhara'ya gitmiştir. Bu da, Ebru Sanatı'nın Orta Asya kökenli olduğuna dair güçlü bir kanıttır.


    NİÇİN TÜRK EBRUCULUĞU

    Ebru kağıdının batı ismi Türk Kağıdı veya Türk Mermer Kağıdıdır. Avrupa'da ebru üzerine yapılan meşriyatı'da içine alan "Buntpaper" (alacalı kağıt) isimli eserin girişinde, ebru'nun Türkistan'dan çıkmış olduğu belirtiliyor. Bizdeki ebru sanatkarları arasında söylenegelen rivayette, ebruculuğun gerçekten Buhara'da başladığı şeklindedir. Ebru sonra Büyük İpek yolu ile İran üzerinden Türkiye'ye Ebru ismini alarak gelir. Ebru Sanatı'nın günümüze ulaşmasında, Üsküdarlı Şeyh Sadık'ın büyük payı vardır. Onun devamında, Hezarfen Edhem Efendi, Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman, bir yandan sanattaki geleneği korumuş, aynı zamanda da ebru çeşitlerini tanzim ederek Ebru'yu güçlü bir sanat haline getirmişlerdir. Ebru Sanatı ile ilgili yazılmış ilk eser, Tertib-i Risale-i Ebri adını taşır ve 1608 tarihlidir. Basitçe ebru yapımından ve ebru sanatçılığından bahseder. Osmanlı'da ise Şebek Mehmed Efendi'den sonraki en önemli Ebru Sanatçısı, Hatip Ebrusu'na da adını veren İstanbullu Hatip Mehmed Efendi'dir.Aynı zamanda hattat olan sanatçı, Ayasofya Camii'nde hatiplik yapmış ve 1773 yılında vefat etmiştir.

    DEVAMI VE TAMAMI>>>




    İL İL TÜRKİYE KÜLTÜRÜ

    İL İL TÜRKİYE

    TÜM İLLERİMİZE AİT TARİH, FOLKLOR, KÜLTÜR, EL SANATLARI, MÜZELERİ, RESİMLERİ VE TANITICI FİLMLERİ BULABİLİRSİNİZ.

    BU SAYFALARIMIZDA Kİ TÜM BİLGİLER KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI İL KÜLTÜR MÜDÜRLÜKLERİNİN WEB SİTELERİNE YÖNLENDİRME SURETİYLE VERİLMEKTEDİR.

    GÖLGE OYUNU


    HAYAL PERDESİ: KARAGÖZ VE HACİVAT

    [Tarihçe]

    [Bölümler]

    [Tekniği]

    [Tipler]

    [Musikisi]

    [Oyunlar]

    [Diyaloglar]

    [Hayali Emin Şenyer Makalesi]

    [Kaynakça]

    Deriden yapılan tasvirlere arkadan vuran ışığın tasvirlerin gölgesini beyaz bir perde üzerine yansıtması temeline dayanan gölge oyunu doğu kültürlerine özgü bir sanattır ve ortaya çıkışı hakkında değişik rivayetler vardır.Gölge oyununun ilkin nerden çıkmış olabileceği konusunda iki ana görüş vardır, birinciye göre gölge oyunu ilk olarak Asya'dan çıkıp Batı'ya doğru yönelmiş ve yayılmıştır. İkinciye göre ise Batı'dan Doğu'ya ve Asya'ya geçmiştir. Asya'nın çok zengin bir gölge oyunu geleneği olduğuna göre ister Hindistan'dan, ister Cava'dan isterse Çin'den çıkmış olsun, gölge oyununun Asya'dan Batı'ya yayıldığı görüşü daha güçlüdür. (Metin And, Dünyada ve Bizde Gölge Oyunu, Ankara 1977 )

    İslam ülkelerinde görülen gölge oyununun Cava'dan gelebileceğini kabul edebiliriz. 1300 ile 1750 yılları arasında, Malaya ve Bali dışında Endonezya İslamlığı kabul etmişti. Bundan önce de Arap gezginlerinin Kızıldeniz, Çin kıyılarında dolaştıkları, Güneydoğu Asya kıyılarında küçük yerleşmeler olduğunu biliyoruz. VII. Ve X. yüzyıllarda Arap tacir ve gezginleri İslamlığı buraların yerlilerine kabule zorlamamışlardı. İslamlık daha çok Hintliler yoluyla gelmişti. Bu bakımdan, İslamlık etkisinden önce Arapların bu bölge ile tanışıklığı bulunduğuna göre, bu değinmeden önce Arapların Cava gölge oyununu da öğrenmişlerdir. (Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İstanbul 1985 )

    Doğu ülkelerine özgü bir sanat olduğu anlaşılan gölge oyununun ilk Çin'de çıktığı söylenir. Söylentiye göre, İmparator Wu (hük. M.Ö 140 - 87 ) çok sevdiği karısının ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapılır; Şav - Wöng adlı bir Çinli imparatorun üzüntüsünü hafifletmek için, ölen kadının hayalini bir perde arkasından gösterebileceğini söyler; sarayın bir odasına gerdiği bir perdenin üzerine karısına benzeyen bir kadının gölgesini düşürür ve bu gölgeyi ölen kadının hayali olarak imparatora sunar. (M.Ö 121)


    DEVAMI VE TAMAMI



    21 Aralık 2007 Cuma

    İLAHİ DİNLE

    Alma Tenden Canımı
    Aman Çeşme
    Annem
    Arayı Arayı
    Aşkın İle Aşıklar
    Ben Bir Yakup İdim
    Ben Ne Cevap Vereyim
    Biz Dünyadan Gider Olduk
    Bülbüller Şakır Sana
    Çağırsalar
    Çaren mi Var
    Dilhanesi Pürnur Olur
    Divane Gönlüm
    Doğduğu Gece
    Efendime
    Ey Allahım
    Ey Yolcular
    Gururlanma
    Hak Şerleri Hayreyler
    Kadir Gecesi
    Medineye Varamadım
    Semaver
    Uyan Ey Gözlerim
    Vardım Değirmene
    Ya Resulallah
    Yürü Dünya
    Açan Çiçeklere Meyve
    Affet İsyanım
    Allahım Bizi Affet
    Bülbüller Sazda
    Canımı Vereyim
    Ey Enbiyalar Serveri
    Ey Yarenler
    Ey Kardeşler
    Hayalin Önümde
    Hazan Ölüm
    Hel Tekbeluni
    İnsanoğlu
    Seni Seven Aşıkların
    Sevdim Seni
    Şu Benim Divane Gönlüm
    Ya Rab Haberin Nereden Alalım
    Aşkın Elinden
    Ben Dervişim Diyene
    Beytullah
    Bir Garibsin
    Biz Gideriz
    Bu Aklu Fikr İle
    Bu Aşk Canı
    Tenden Geçip
    Dervişlik Yolu
    Destur Alalım
    Gaflet Uykusunda Yatar
    Geçtiğiniz Yollara
    Haktan İnen Şerbeti
    Niye Gülersin
    Seyreyleyip Yandım
    Yan Yüreğim Yan
    Ademoğlu Aç Gözünü
    Ağlar Yakup Nebi
    Ahir Zaman
    Aklını Başına Topla
    Alemi Başıboş Sanma
    Allah Diye Diye
    Allah Sevgisi
    Anne
    Aşk
    Aşkın ile Aşıklar
    Aşksızlara Verme Öğüt
    Azrail Başa Geldiği Zaman
    Benim Bunda Kararım Yok
    Besmeleyle Başlarız
    Bilmez İmiş
    Bir Gün Olur İnanırsın
    Bir Kez Gönül Yıktın ise
    Bugünün Yarını Var
    Bunca Ömür
    Cevher Pula Satılmaz
    Davet
    Dedikleri Gerçek imiş
    Derman Arardım Derdime
    Divane Nefsim
    Doğru Ol
    Dost Olmuşum
    Efendim Doğduğu Gece
    Engel Olur mu
    Ey Yolcular
    Gel Aldanma Bu Dünyaya
    Gel Gidelim Dosta Gönül
    Gelin Allah Diyelim
    Gelip de Bir Görsen
    Göçtü Kervan
    Gönül Hakikate Erdikten Beri
    Göstermiyor mu
    Gözlerim Yollarda Kaldı
    Günahkarım
    Günahımla Geldim Sana
    Günahlar Dökülür
    Hakka Yalvarış
    Hemen Kurtuldun mu Sandın
    Her Derdin İlacı
    Herkese Nasip Olmaz
    Hiç Bilmem ki Sıra Kimin
    İçinde
    İki Cihanın Gülü
    İmdat Eyle Allah'ım
    İnsaf İstigfar Eyle
    Kabenin Yolları
    Kabir
    Kadı Iyad
    Kapına Geldim
    Kâmil Evliya
    Kim Umar Senden Vefayı
    Kulak
    La İlahe İllallah
    Manzum Atasözleri
    Mevlayı Sever
    Mezar
    Mezardakiler
    Muhabbetsiz
    Namaz Kılalım Namaz
    Ne Fayda
    Ne Yürürsün Hayal Üzre
    Nebiler Şahı
    Nefsim
    Nefsime Öğüt
    Nideyim Nefsim Seni
    Okuyalım Sitemizi
    Olabilir
    Ölüm Var Nejdet Abi
    Ölüme Çare mi
    Pervaneden Al
    Resulullah
    Saadet Ancak Namazla Başlar
    Selam Olsun
    Seni Ararım Seni
    Seni Göresim Gelir
    Seni Seven Aşıklar
    Sığınırım Rahmetine
    Sözü Dağların
    Şol Cennetin Nehirleri
    Tahtadan Kutu
    Veysel Karani
    Ya Resulallah
    Yaka Geldi Yaka Gider
    Yalvar Güzel Allah'a
    Yalvaralım Allah'a
    Yusuf'um
    Yücesin Ya Resulallah
    Yürü Dünya Yürü Sonun Virandır
    Zikre Dalmış
    Zikrullah ile
    Arapça İlahi(Türkçe tercümesini okumak için buraya tıklayınız...)



    DEVAMI VE TAMAMI>>>



    18 Aralık 2007 Salı

    RADYO DİNLE

    TÜRKMÜSÜN.NET CANLI RADYOLAR

    Polis Radyosu

    Radyo Ülkümüz

    Delikanlı FM

    Gün FM

    Türkiyem FM

    Radyo Turan

    RADYO EKOOL



    DEVAMI VE TAMAMI>>>



    Yazım Türkçeleştirme Programı

    -Turkish Text Deasciifier-

    Pek çok kişi çeşitli sebeplerle, Türkçe yazı yazarken Türkçe karakterleri kullanmaktan kaçınıyor. Gökhan Tür tarafından 2000 yılı Ocak ayında yazılan bu program, Türkçe karakterler kullanılmadan yazılmış bir metni, Latin-5 formatında normal bir Türkçe yazıya dönüştürüyor. Program, beşer harflik öbeklerin istatistik yöntemleriyle analiz edilmesi esasına dayanıyor. 100.000 civarında kelimeden oluşan büyük metinler üzerinde yapılan çalışmalar, kelimelerin neredeyse üçte birinin bu şekilde düzeltilmesi gerektiğini ortaya çıkarıyor. Bu program, bazı örneklerde bir hayli belirsizlik yaratabilen bu gibi durumlarda %99 başarı sağlıyor.

    Program kullanılarak düzeltilmiş örnek bir cümlenin ilk halini ve düzeltilmiş halini aşağıda bulabilirsiniz. Türkçe karakterler kullanılmadan yazılmış metinlerinizi Türkçeleştirmek için, metni aşağıdaki kutuya yazın veya yapıştırın ve "Metni Gönder" tuşuna basın. Sonuçları kopyalayarak dilediğiniz programda kullanabilirsiniz.

    Türkçe harfler kullanılarak yazılmış metinleri Türkçe harfleri tanımayan bilgisayarlara gönderirken yaşadığınız sorunlardan kurtulmak için de, buradaki işlemin tersini yapan Türkçe Karakter Temizleme Programı sayfamızı ziyaret edin.


    DEVAMI VE TAMAMI>>>


    Türkmüsün.Net Dosyalar

    SİZLER İÇİN DERLEDİĞİMİZ ÖZEL SLAYTLAR

    Satılık Toprak ?
    Irak ve ABD Demokrasisi(+18)
    Neptünyum Gerçeği
    17 Ağustos Depreminin Ardından
    Cesur MTV
    Güzel Vatanımızdan Cennet Köşeler - 1
    Zengin Ülke& Fakir Ülke
    Güzel Vatanımızdan Cennet Köşeler - 2
    Barış İçin
    Soykırım Yalanı
    Türk Ahlakı
    Matematik: Gözünüz Korkmasın Sakın!
    Çanakkale'ye Pasaportla mı Gireceğiz?
    TÜRKÇE(YENİ)
    Türkiye-AB İlişkileri ve Bir Hikaye
    BELGELER KONUŞUYOR! ERMENİ KATLİAMI!...
    Çanakkaleden Mektup Var! Kınalı Ali
    MEVLANA'DAN ÖĞÜTLER
    Bir Dergi Bir Hikaye Bir Ders!
    Dolar'ın($) Hikayesi!
    Türkiye ve Bir Hikaye!
    Pentagon Yalanları!(11 Eylül Masalı)
    Irak- Mr.Franks'e Mektup(+18)
    ÇANAKKALE GEÇİLDİ


    DEVAMI VE TAMAMI>>>




    TÜRKÇE KADIN ADLARI

    A
    Abaş
    Abaşkatun
    Ağabegim
    Açığ*
    Açık*
    Ağaça
    Ağanak
    Ağanakbike
    Ak*
    Aka
    Akbörü*
    Akbacı
    Akbala
    Akbegüm
    Akbudak*
    Akbulak*
    Akça*
    Akçapamuk
    Akçiçek
    Akerkeç
    Akgeyik
    Akı*
    Akın*
    Akınçı*
    Akkatun
    Akpamuk
    Alabörü*
    Alageyik
    Alakurt*
    Alçiçek
    Alma
    Almalık
    Almıla
    Almılalık
    Altın*
    Altınarı
    Altınçiçek
    Altınkatun
    Altınözük
    Altıntarım
    Altınyumak
    Amrak*
    Amul*
    Ankas
    Ant*
    Apak*
    Aral*
    Arbaş
    Arbış
    Ardıç*
    Arı*
    Arıgına
    Arık*
    Arıkaç
    Arıkan
    Arıkankatun
    Arıyağı
    Armağan*
    Arsıl*
    Arsal*
    Arslan*
    Arslankatun
    Artut*
    Aruk*
    Arzı
    Asana
    Astın
    Aşına
    Atgak
    Atun
    Ay*
    Aybık
    Aybike
    Ayça
    Ayçıl
    Ayçiçek
    Aydanarı
    Aydar
    Aydın*
    Aydoğdu*
    Aydoğmuş*
    Ayımça
    Ayız*
    Aykağan*
    Aykatun
    Aykonçuy
    Aykut
    Ayla
    Ayseli
    Ayyaruk
    Ayyıldız*
    Ayzıt

    B
    Bağış*
    Bağlan
    Bal
    Bala
    Balakatun
    Banı
    Banıçiçek
    Barça*
    Barçın
    Bars*
    Başak*
    Batrak*
    Baybayık*
    Baykal*
    Baylak
    Baylakkatun
    Bayrak*
    Begüm
    Bekmez
    Bektutmak
    Belek*
    Belgi*
    Belgü*
    Benek
    Bengi*
    Bengü*
    Bergü*
    Bezek
    Bezinç
    Bibikatun
    Biçke
    Bike
    Bilge*
    Birbenek
    Birebin
    Biriçim
    Boncuk*
    Bozbörü*
    Bozkurt*
    Böçke
    Bögde*
    Bökde*
    Börk
    Börü*
    Budaka
    Buğday*
    Bukuk
    Buluğ*
    Buluş*
    Bunsuz*
    Burcu
    Burçak*
    Burçın
    Burla
    Burta
    Buturgak
    Bügü*
    Bükün
    Bürçü
    Bürümcek
    Bürünçük
    Büşünçek




    DEVAMI VE TAMAMI>>>




    TÜRKÇE ERKEK ADLARI

    A
    Aba
    Abak
    Abaka
    Abakan
    Abakay
    Abar
    Abay
    Abı
    Abılay
    Abluç
    Abşar
    Açığ*
    Açık*
    Açuk
    Adalan
    Adaldı
    Adalmış
    Adar
    Adaş
    Adberilgen
    Adıgüzel
    Adık
    Adıkutlu
    Adıkutlutaş
    Adlı
    Adlıbeğ
    Adraman
    Adsız
    Afşar
    Afşın
    Ağabay
    Ağakağan
    Ağalak
    Ağlamış
    Ak*
    Akaş
    Akata
    Akbaş
    Akbay
    Akboğa
    Akbörü*
    Akbudak*
    Akbuğra
    Akbulak*
    Akça*
    Akçakoca
    Akçora
    Akdemir
    Akdoğan
    Akı*
    Akıbudak
    Akım
    Akın*
    Akınçı*
    Akkun
    Akkunlu
    Akkurt
    Akkuş
    Akpıra
    Aksungur
    Aktan
    Al
    Ala
    Alaban
    Alabörü*
    Aladağ
    Aladoğan
    Alakurt*
    Alayunt
    Alayuntlu
    Aldemir
    Aldıgerey
    Aldoğan
    Algu
    Alımga
    Alka
    Alkabölük
    Alkaevli
    Alkan
    Alkaşı
    Alkış
    Alp
    Alpagut
    Alpamış
    Alparsbeğ
    Alparslan
    Alpata
    Alpay
    Alpaya
    Alpaykağan
    Alpbamsı
    Alpbilge
    Alpdirek
    Alpdoğan
    Alper
    Alperen
    Alpertunga
    Alpgerey
    Alpış
    Alpilig
    Alpkara
    Alpkutlu
    Alpkülük
    Alpşalçı
    Alptegin
    Alptuğrul
    Alptunga
    Alpturan
    Alptutuk
    Alpuluğ
    Alpurungu
    Alpurungututuk
    Alpyörük
    Altan
    Altankağan
    Altankan
    Altay
    Altın*
    Altınkağan
    Altınkan
    Altınoba
    Altıntamgan
    Altıntamgantarkan
    Altıntarkan
    Altıntay
    Altmışkara
    Altuga
    Amaç
    Amrak*
    Amul*
    Ançuk
    Andarıman
    Anıl
    Ant*
    Apa
    Apak*
    Apatarkan
    Aprançur
    Araboğa
    Arademir
    Aral*
    Arbay
    Arbuz
    Arçuk
    Ardıç*
    Argıl
    Argu
    Argun
    Arı*
    Arıboğa
    Arık*
    Arıkağan
    Arıkdoruk
    Arınç
    Arkın
    Arkış
    Armağan*
    Arnaç
    Arpat
    Arsal*
    Arsıl*
    Arslan*
    Arslanargun
    Arslanbörü
    Arslansungur
    Arslantegin
    Arslanyabgu
    Arşun
    Artıınal
    Artuk
    Artukaç
    Artut*
    Aruk*
    Asartegin
    Asığ
    Asrı
    Asuğ
    Aşan
    Aşanboğa
    Aşantuğrul
    Aşantudun
    Aşıkbulmuş
    Aşkın
    Aştaloğul
    Aşuk
    Ataç
    Atakağan
    Atakan
    Atalan
    Ataldı
    Atalmış
    Ataman
    Atasagun
    Atasu
    Atberilgen
    Atıgay
    Atıkutlu
    Atıkutlutaş
    Atıla
    Atılgan
    Atım
    Atımer
    Atış
    Atlı
    Atlıbeğ
    Atlıkağan
    Atmaca
    Atsız
    Atunçu
    Avar
    Avluç
    Avşar
    Ay*
    Ayaçı
    Ayas
    Ayaş
    Ayaz
    Aybalta
    Ayban
    Aybars
    Aybeğ
    Aydarkağan
    Aydemir
    Aydın*
    Aydınalp
    Aydoğan
    Aydoğdu*
    Aydoğmuş*
    Aygırak
    Ayıtmış
    Ayız*
    Ayızdağ
    Aykağan*
    Aykan
    Aykurt
    Ayluç
    Ayluçtarkan
    Ayma
    Ayruk
    Aysılığ
    Aytak
    Ayyıldız*
    Azak
    Azban
    Azgan
    Azganaz
    Azıl

    B
    Babır
    Babur
    Baçara
    Baççayman
    Baçman
    Badabul
    Badruk
    Badur
    Bağa
    Bağaalp
    Bağaışbara
    Bağan
    Bağaşatulu
    Bağatarkan
    Bağatengrikağan
    Bağatur
    Bağaturçigşi
    Bağaturgerey
    Bağaturipi
    Bağatursepi
    Bağış*
    Bağtaş
    Bakağul
    Bakır
    Bakırsokum
    Baksı
    Bakşı
    Balaban
    Balaka
    Balakatay
    Balamır
    Balçar
    Baldu
    Balkık
    Balta
    Baltacı
    Baltar
    Baltır
    Baltur
    Bamsı
    Bangu
    Barak
    Baraktöre
    Baran
    Barbeğ
    Barboğa
    Barbol
    Barbulsun
    Barça*
    Barçadoğdu
    Barçadoğmuş
    Barçadurdu
    Barçadurmuş
    Barçan
    Barçatoyun
    Bardıbay
    Bargan
    Barımtay
    Barın
    Barkan
    Barkdoğdu
    Barkdoğmuş
    Barkdurdu
    Barkdurmuş
    Barkın
    Barlas
    Barlıbay
    Barmaklak
    Barmaklı
    Barman
    Bars*
    Barsbeğ
    Barsboğa
    Barsgan
    Barskan
    Barsurungu
    Bartu
    Basademir
    Basan
    Basanyalavaç
    Basar
    Basat
    Baskın
    Basmıl
    Bastı
    Bastuğrul
    Basu
    Basut
    Başak*
    Başbuğ
    Başçı
    Başgan
    Başkırt
    Başkurt
    Baştar
    Batrak*
    Batu
    Batuk
    Batur
    Baturalp
    Bay
    Bayançar
    Bayankağan
    Bayat
    Bayazıt
    Baybars
    Baybayık*
    Baybiçen
    Bayboğa
    Baybora
    Baybüre
    Baydar
    Baydemir
    Baydur
    Bayık
    Bayınçur
    Bayındır
    Baykal*
    Baykara
    Baykoca
    Baykuzu
    Baymünke
    Bayna
    Baynal
    Baypüre
    Bayrı
    Bayraç
    Bayrak*
    Bayram
    Bayrın
    Bayruk
    Baysungur
    Baytara
    Baytaş
    Bayunçur
    Bayur
    Bayurku
    Bayutmuş
    Bayuttu
    Bazır
    Beçeapa
    Beçkem
    Beğ
    Beğarslan
    Beğbars
    Beğbilgeçikşin
    Beğboğa
    Beğçur
    Beğdemir
    Beğdilli
    Beğdurmuş
    Beğkulu
    Beğtaş
    Beğtegin
    Beğtüzün
    Begi
    Begil
    Begine
    Begitutuk
    Beglen
    Begni
    Bek
    Bekazıl
    Bekbekeç
    Bekeç
    Bekeçarslan
    Bekeçarslantegin
    Bekeçtegin
    Beker
    Beklemiş
    Bektür
    Belçir
    Belek*
    Belgi*
    Belgüc*
    Beltir
    Bengi*
    Bengü*
    Benlidemir
    Berdibeğ
    Berendey
    Bergü*
    Berginsenge
    Berk
    Berke
    Berkiş
    Berkyaruk
    Bermek
    Besentegin
    Betemir
    Beyizçi
    Beyrek
    Beyrem
    Bıçkı
    Bıçkıcı
    Bıdın
    Bıtaybıkı
    Bıtrı
    Biçek
    Bilge*
    Bilgebayunçur
    Bilgebeğ
    Bilgeçikşin
    Bilgeışbara
    Bilgeışbaratamgan
    Bilgekağan
    Bilgekan
    Bilgekutluk
    Bilgekülüçur
    Bilgetaçam
    Bilgetamgacı
    Bilgetardu
    Bilgetegin
    Bilgetonyukuk
    Bilgez
    Bilgiç
    Bilgin
    Bilig
    Biligköngülsengün
    Bilik
    Binbeği
    Bindir
    Boğa
    Boğaç
    Boğaçuk
    Boldaz
    Bolmuş
    Bolsun
    Bolun
    Boncuk*
    Bongul
    Bongulboğa
    Bora
    Boran
    Borçul
    Borlukçu
    Bornak
    Boyan
    Boyankulu
    Boylabağa
    Boylabağatarkan
    Boylakutlutarkan
    Bozan
    Bozbörü*
    Bozdoğan
    Bozkurt*
    Bozkuş
    Bozok
    Bögde*
    Böge
    Bögü
    Bökde*
    Böke
    Bölen
    Bölükbaşı
    Bönek
    Bönge
    Börü*
    Börübars
    Börüsengün
    Börteçine
    Buçan
    Buçur
    Budağ
    Budak
    Budunlu
    Buğday*
    Buğra
    Buğrakarakağan
    Bukak
    Bukaktutuk
    Bulaçapan
    Bulak
    Bulan
    Buldur
    Bulgak
    Bulmaz
    Bulmuş
    Buluç
    Buluğ*
    Buluk
    Buluş*
    Bulut
    Bumın
    Bunsuz*
    Burçak*
    Burguçan
    Burkay
    Burslan
    Burulday
    Burulgu
    Burunduk
    Buşulgan
    Butak
    Butuk
    Buyan
    Buyançuk
    Buyandemir
    Buyankara
    Buyat
    Buyraç
    Buyruç
    Buyruk
    Buzaç
    Buzaçtutuk
    Büdüs
    Büdüstudun
    Bügü*
    Bügdüz
    Bügdüzemen
    Büge
    Büğübilge
    Bükdüz
    Büke
    Bükebuyraç
    Bükebuyruç
    Bükey
    Büktegin
    Büküşboğa
    Bümen
    Bünül
    Büre
    Bürgüt
    Bürkek
    Bürküt
    Bürlük



    DEVAMI VE TAMAMI>>>



    TÜRK DÜNYASI

    1- TÜRKİYE CUMHURİYETİ 2- KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 3- NAHCİVAN TÜRKLERİ 4- AZERBAYCAN CUMHURİYETİ 5- TÜRKMENİSTAN CUMHURİYETİ 6- ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ 7- KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ 8- KIRGIZİSTAN CUMHURİYETİ 9- ALTAY TÜRKLERİ 10- HAKAS TÜRKLERİ 11- TIVA TÜRKLERİ 12- SAHA CUMHURİYETİ 13- BAŞKÜRDİSTAN CUMHURİYETİ 14- TATARİSTAN CUMHURİYETİ 15- ÇUVAŞİSTAN CUMHURİYETİ 16- BOSNA HERSEK'DE YAŞAYAN TÜRKLER 17- DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ 18- SARI UYGUR VE SALUR TÜRKLERİ 19- DAĞISTAN TÜRKLERİ 20- KUMUK TÜRKLERİ 21- ÇEÇENİSTAN-İNGUŞETYA ÖZERK BÖLGESİ 22- KABARTAY-BALKAR TÜRKLERİ 23- KARAÇAY-ÇERKES ÖZERK BÖLGESİ 24- KABARTAY-BALKAR TÜRKLERİ 25- KARAÇAY-ÇERKES ÖZERK BÖLGESİ 26- AHISKA TÜRKLERİ 27- KIRIM MUHTAR CUMHURİYETİ 28- GAGAVUZ TÜRKLERİ 29- BATI TRAKYA TÜRLERİ 30- MAKEDONYA TÜRKLERİ 31- KOSOVA TÜRKLERİ 32- BATI VE ORTA AVRUPA'DA YAŞAYAN TÜRKLER 33- FİNLANDİYA TÜRKLERİ 34- SAHA TÜRKLERİ 35- DOĞU SİBİRYA TÜRKLERİ 36- TOBOL TÜRKLERİ 37- TATAR ÖZERK YÖNETİMİ 38- BAŞKURT TÜRKLERİ 39- MİŞER TÜRKLERİ 40- NOGAY TÜRKLERİ 41- STAVROPOL TÜRKLERİ 42- AZERBAYCAN TÜRKLERİ 43- IRAK TÜRKLERİ 44- SURİYE TÜRKLERİ 45- HORASAN TÜRKLERİ 46- AFGANİSTAN TÜRKLERİ 47- TACİKİSTAN TÜRKLERİ 48- KAŞGAY TÜRKLERİ 49- HAMSE TÜRKLERİ 50- MOĞOLİSTAN HOTUN TÜRKLERİ 51- MOĞOLİSTAN KAZAK TÜRKLERİ 52- ABD VE KANADA'DA YAŞAYAN TÜRKLER 53- AVUSTURALYA'DA YAŞAYAN TÜRKLER 54- ŞOR TÜRKLERİ 55- KARAKALPAKİSTAN TÜRKLERİ 56- TELEÜT TÜRKLERİ

    TÜRK DİLİ

    Türkmüsün.Net olarak dilimizin doğru kullanımına katkı sağlamak amacıyla temel Türk Dili ve Bilgisi bilgilerini sizlerin hizmetine sunmuş bulunmaktayız. Modülümüzde güzel Türkçemiz ile ilgili temel bilgiler sayfaları bulunmaktadır. Saygılarımızla, Türkmüsün.Net Ekibi

    1- DİL KÜLTÜR İLİŞKİSİ VE TÜRK DİLİ

    2- SES, HARF, ALFABE

    3- KELİME, SÖZCÜK, KÖK, EK

    4- KARAMANOĞLU MEHMET BEYİ ARIYORUM!


    DİL - KÜLTÜR / TÜRK DİLİ

    DİL NEDİR?

    Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir.

    Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir vasıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur. Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz. İnsan konuştuğu dili doğduğu günden itibaren hazır bulur. Fakat dil doğuştan bilinmez. İlk aylarda ağlamalar, taklit, birtakım hareketlerle anlaşma sağlamaya çalışır. Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini, anadilini uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Daha sonra kulağına gelen seslerin belli kavramlara, hareketlere, varlıklara karşılık olduğunu anlamaya başlar.

    Dil insan benliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan zekasının, insanda sınırı çizilemeyen duygu ve düşünce kabiliyetinin sonuçları kendi benliğinin dışına ancak dille aktarılabilir. Bu bakımdan dil ile düşünce iç içe girmiş durumdadır. İnsan dil ile düşünür. Dilin gelişmesi düşünmeyi düşünceye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır. Çeşitli medeniyetlerin meydana getirilmesini sağlayan düşünce, gelişmesini dile borçludur.

    Dil her şeyden önce sosyal ve millî bir varlıktır. Fertlerin üstünde, bir milleti ilgilendirir. Bütün bir milletin duygu ve düşünce hazinesini teşkil eder. Bir milleti ayakta tutan, fertleri birbirine bağlayan, sosyal hayatı düzenleyen ve devam ettiren, millî şuuru besleyen bir unsur olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bağımsızlığın temeli millî şuurdur. Millî şuurun en kuvvetli kaynağı ise dildir.

    Belli ses öbeklerinin insanlar arasında danışıklı bir değer kazanarak birer kavrama karşılık olmaları dilin oluşmasında esas sayılabilir. Bunun gibi onların çeşitli kullanışları da ortak değerler bağlayarak dilin kurallarını meydana getirmiş olmalıdırlar. bunlar üreyip genişlemiş ve az çok titizlikle korunarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Ses kanunlarına uyup zamanla değişmelere uğramış olmaları da tabiidir.

    Dil ile düşünce organı olan insan beyni destekleşe oluşmuş olmalıdır. Öyle ki sonuçta dil düşünmenin de bir vasıtası olmuştur. Ana dilimizden cümleler kurarak düşünürüz. Bunları dile getirdiğimizde adına konuşma deriz. Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi, insan topluluğu ilerlemez, bir medeniyet oluşturamazdı. Yine insanoğluna bahşedilen din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurulmuşlardır.

    Dil konuşma aygıtının çıkardığı çok çeşitli seslerin son derecede karmaşık bir birleşiminden meydana gelir. Ancak kulağımız da bunları bütün incelikleri ile ayırabilecek yaradılıştadır. Bu sebeple biz onları çözümlemekte güçlük çekmeyiz. Konuşma organlarının belirli bir durum alarak bir an içinde çıkardıkları basit sese bir seslik, yahut sadece ses deriz: a, ü, b, t gibi. Bir soluk hamlesi içinde çıkan birkaç sesin topluluğuna da hece adını veririz: "bu, ka-pı, pen-ce-re" gibi.

    Bir dilde bir anlamı olan tek veya çok heceli ses öbeklerine kelime deriz:: "kuş, görmek, umutsuz" gibi. Bir dilin bütün kelimeleri o dilin kelime dağarcığını meydana getirir. Kelimelerin bir düşünceyi bir bütün olarak anlatan düzenli topluluğuna cümle adını veririz: "Orhan okula gitmelidir." Bir maksadı anlatmak için bir sıra cümleler kullanırız. Buna da söz deriz. Sözlerle anlaşmak konuşmakla olur.

    İnsanlar sözlerini uzaktakilere ulaştırmak, ya da uzun zaman saklamak ihtiyacı ile onları daha dayanıklı bir işaret sistemine çevirmeyi düşünmüşler, yazıyı icat etmişlerdir. Eski insanlar hakkında bilgilerimizi bıraktıkları yazılı belgelerden alıyoruz. Milletlerin yazıdan önceki yaşayışları hakkında pek az şeyi öğrenebildiğimiz için tarih yazıyla başlar, diyoruz.

    İnsanlar her kelime için, her hece için, veya her ses için ayrı işaretler kullanan türlü yazı sistemleri yapmışlardır. Bugünkü ileri milletlerin yazılarında her işaret bir ses karşılığıdır. Buna harf deriz. Bir dilin kullandığı harflerin topluluğu o dilin alfabesi olur. Bu türlü yazıya da alfabe yazısı adını veririz. Yazılı bir sözü yeniden seslendirmeye okuma diyoruz. Sessiz okumak da olur.

    KARAMANOGLU MEHMET BEY ( 13 MAYIS 1277)

    Yedi asrr önce Türkçe ye verilen değeri günümüzde görememek aşağıdaki okuyacağınız şiirdeki gibi sizlerinde yüreğini sızlatıyorsa artık dilimize sahip çıkmanın zamanı gelmiştir.




    Arıyorum


    Karamanoğlu Mehmet Beyi arıyorum.
    Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
    Bir ferman yayımlamıştı;


    Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda
    Türkçeden başka dil konuşulmaya diye,
    Hatırlayanınız var mı?


    Dolanın yurdun dört bir yanını,
    Çarşıyı, pazarı köyü, şehri
    Fermana uyanınız var mı?


    Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim,
    Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
    Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?


    Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
    Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey,
    Hanımağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?


    Dükkânın store, bakkalın market, torbasının poşet,
    Mağazanın süper, hiper, gros market,
    Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?


    İlân tahtasının billboard, sayı tabelâsının skorboard,
    Bilgi alışının birifing, bildirgenin deklârasyon,
    Merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?


    Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
    Beldelerin girişinde wellcome,
    Çıkışında, good-bye okuyanınız var mı?


    Korumanın, muhafızın body-guard,
    Sanat ve meslek pirlerinin, duayen,
    İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?


    Seki'nin, alanın platform, merkezin center,
    Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
    Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?


    İş hanımızı plâza, bedestenimizi galleria,
    Sergi yerlerimizi center room, show room,
    Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?


    Yol üstü lokantamızın fast-food,
    Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde,
    Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı?


    İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
    Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
    Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?


    Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
    Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
    Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?


    Mesireyi, kır gezintisini picnic,
    Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag,
    Pekâlayı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı?


    Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
    Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
    Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?


    Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
    Cafe-show levhasının altında,
    Acının da acısı, nes-kaaave içeniniz var mı?


    Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
    Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
    Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı?


    Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
    Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik.
    Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?


    Karamanoğlu Mehmet Bey i arıyorum,
    Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
    Bir ferman yayınlamıştı....
    Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?

    YUSUF YANÇ


    DEVAMI VE TAMAMI>>>