TÜRKMÜSÜN.NET "TÜRKLÜK PORTALI TÜRKLÜĞÜN YOL HARİTASI " SİTE DOLAŞIM HARİTASI
29 Aralık 2007 Cumartesi
28 Aralık 2007 Cuma
FAYDALI BİLGİLER
26 Aralık 2007 Çarşamba
MİNYATÜR VE ÖRNEKLERİ
[Minyatür Sanatının Ortaya Çıkışı]
[Örnekler]
Minyatür, Latince "kırmızı ile boyamak" anlamına gelen miniare kelimesinden türemiştir. Bir kitapta konu başlıklarını minium, yani sülyen ile belirginleştirmeye miniare denirdi. Zamanla metni süsleyen resimlere de minyatür dendi. İranlılar ve Türkler bu tarz resme "Nakış resim" veya "Hurde nakış" demişlerdir.
İnsan denen varlık, yaratılışından bu yana iç dünyasından yükselen şiddetli bir arayışla, hep 'en güzel olana' erişebilmenin hasretini çekegelmiştir. Bu hâl onda köklü bir sevdaya dönüşmüş ve insan, aradığı güzeli dış dünyada bulabilmek için sonsuz bir çaba sarfetmiştir.
Âdeta 'kara sevda'ya dönüşen bu arayış, insanın dış dünyayı daha bir dikkatli seyretmesini ve iç âleminde en güzelin farklı bir tecellisiyle karşılaşmasını beraberinde getirmiştir.
Bilim adamı, bu olguların nesnellik payını yakalamaya çalışırken; daha öteleri sezerek başka dünyaların sonsuz boyutlarına ulaşabilmek, sanatçının vazgeçilmez tutkusu olmuştur.
Böylece sanatçı; iç dünyasında barındırdığı en güzeli, doğruyu ve gerçeği toplumla paylaşmakta, büyük bir iftiharla beğenisine sunmaktadır. Kimi sanatçı eline tuvalini alarak en güzelin manzarasını resmetmekte, kimi de küçücük kağıda, ipek kumaşa incecik fırçayla minyatürler çizerek son derece gerçek bir dünyayı, rüyalar ülkesinin en güzelini bir anda bize hediye etmektedir.
Geleneksel Türk sanatlarının en önemli türlerinden biri olan minyatür; bize yüzyıllardan beri çok boyutlu güzellikler sunan, nakkaşlarını çok uzun bir zaman diliminde yetiştiren, mükemmeli aramada çok büyük ve görkemli bir saha, sanatkârın engin ruh dünyasından alınan muhteşem bir kitaptır.
Eski el yazması kitaplara boya ve yaldızla gayet dikkatli ve ince olarak eski usulde yapılan küçük ebattaki resimlere ve ayrıntıları renkli olarak gösterilen küçük boy portrelere minyatür denir. Minyatür, hikaye, şiir ve tarihin canlı bir türemesidir. Bir minyatüre bakıldığında, o eseri ortaya koymuş olan sanatkarın içinden yetiştiği cemiyetin ahlâk ve medeniyetini, o devir insanının giyiniş tarzını ve tarihî hadiseleri günümüze kadar getirdiği görülür.
Minyatür denilince resim sanatında olduğu gibi aklımıza portre, manzara vs. kavramlar gelmektedir. Minyatürün en önemli özelliği perspektifin olmamasıdır. Minyatür ustası, ön planda tutmak istediği figürü daha büyük bir şekilde ve daha detaylı olarak boyayabilir.
DEVAMI VE TAMAMI>>>
KEÇECİLİK
Türkmüsün.Net © 2007
Orta Asya'dan Günümüze Tepme Keçeler Hunlar Döneminde Tepme Keçecilik Büyük Hun devletinin, Orta Asya kavimlerini ilk defa bir bayrak altında toplaması bakımından Türk kültür tarihi içerisinde büyük bir yeri ve önemi vardır. Aslında M.Ö. Birinci Bin'de Kuzey Çin'de görülen ve Çin kaynaklarında Hiyon-nu adı ile tanınan Asya Hunları; atlı bozkır kültürü içerisinde, belirli bir anlayış, örf ve adetleri ile yaşayan, geniş orta bölgelerde Türkçe konuşan en eski Türk topluluklarındandır. Konar-göçer yaşayış içinde bulunan bu toplulukların en önemli ihtiyaçları, barınaklar olmuştur. Keregü, kerekü ve yurd adı verilen ve bir ahşap konstürksiyondan meydana getirilen yuvarlak planlı karkasın üzerine kalın keçe örtülülerle kaplanan bu çadırlar, eski çağlardan beri Türklerin en kutsal barınağı olmuşlardır. Türk boyları çadırlarının dışında kullandıkları keçeleri aynı zamanda çadırlarının içini döşemede de kullanmışlardır. Çok renkli bezemelerle elde edilen keçeler ve özenle dokunmuş halı ve kilimlerle döşenen çadırın orta kısmı ocak için açık bırakılmıştır. Normal büyüklükte bir yurdu kaplayan keçe örtüler, yaklaşık 300 kg. yün ile elde edilmiştir. Yurdun bir köşesinde, sıcak durması ve fermantasyonu kolaylaştırması için keçe ile sarılmış bir kımız tulumu bulundurulmuştur. Eski dönemlerde "keregü"; Osmanlıların ilk dönemlerinde de "bargah" adı verilen bu yapılara bugün Kazakistan ve Kırgızistan'da rastlanmaktadır. Kara keçe ile örtülü yurda kara-üy, beyaz keçe ile örtülü yurda ise ak-üy denilmektedir. Son yıllarda ak-üyler prensip itibariyle yeni evlilere çeyiz olarak verilmektedir. Düğün töreni yapılan yurtlara ise "otay" veya otav-üy (genç ev) denilir. Günümüzde Özbekler ve Türkmenler tarafından yaylalarda kara-üy yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Beyaz keçeden yapılmış (ak-üy) çadır örtüsünün ise çabuk kirlenmesinden dolayı iki yılda bir değiştirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan ekonomik olmayan ak-üy genellikle zenginler tarafından kullanılmaktadır. Diğer yandan Orta Asya Türklerinde göçebe yaşayanlar arasında özellikle Büyük Hun İmparatorluğundan itibaren "ev-araba" düzeni görülmeye başlamıştır. Keçe bir çadırın araba üzerine yerleştirilmesiyle elde edilen bu araç sayesinde insanlar, evleri ile birlikte bir yerden başka bir yere kolayca göç etme olanağına sahip olmuşlardır. Çin kaynaklarında, Hunların ve Göktürklerin kullandıkları keçe çadırlı arabaları; "çadırlarını keçeden yaparlar, göçer - evli bir hayat yaşarlar. Yazın serin, kışın sıcak yerlere çekilirler" cümlesiyle ifade edilmiştir.
HAT VE TEZHİP
TÜRK HAT SANATI
[Örnekler]
Türk Hat Sanatı
Türk hat Sanatı denilince, Türklerin İslamiyeti kabul edişlerinden sonra okuma yazma vasıtası olarak seçtikleri Arap asıllı harflerle vücuda getirilen sanat yazıları anlaşılır. Ancak şunu hemen belirtelim ki Arap harfleri İslamiyetin zuhurundan sonra yavaş yavaş estetik unsurlar kazanarak, bu hal VIII. Yüzyılın ortalarından süratlenmiş; Türklerin İslam aleminde oldukları çağda zaten mühim bir sanat dalı haline gelmişti. Bu sebeple evvela Arap asıllı harflerin bünyesi ve İslam'ın ilk asırlarında gelişmesi hakkında kısa bir bilgi vermek gerekecektir.
Yazı sanatının İslam kaynaklarında en özlü tarifi "Hat, cismani aletlerle meydan getirilen ruhani bir bendesedir." cümlesiyle yapılmıştır ve hat sanatı, bu tarife uygun bir anlayış çerçevesinde asırlardır süregelmiştir. Çünkü bu yazı sisteminde harflerin çoğu kelimenin başına, ortasına ve sonuna gelişlerine göre bünye değişikliğine uğrar. Sanat haline dönüşüyle pek kıvrak bir şekle bürünen harflerin, birbirleriyle bitiştiklerinde kazandıkları görünüş zenginliği, hele aynı kelime veya cümlenin muhtelif terkiplerle yazılabilme imkanı, bu yazılara, sanatta arannılan sonsuzluk ve yenilik kapısını açık tutmuştur.
Arap hattı, muhtelif devrelerde en fazla işlendiği bölgeye nisbetle, İslam öncesi anbari, hiri, mekki ve Hicret'ten sonrada medeni isimlerini alarak gelişti. İslam'ın kitap haline getirilen ilk metni olan Kur'an, işte bu mekki medeni hatla deri(parşomen) üstüne siyah mürekkeple, noktasız ve hareketsiz biçimde yazılmıştı ki, bu ilk örneklerde, elbette sanat mülahazası aranılmamıştır. Zamanla bu yazı iki tarza ayrıldı: Sert köşeli olanı mushaflara ve kalıcı yazışmalara tahsis edilerek, en ziyade Küfe'de işlendiği için küfi adıyla anılmaya başlandı.süratli yazılabilen ve sert köşeli olmayan diğer tarz ise günlük işlerde kullanıldı; yuvarlak ve yumuşak karakterinden dolayı sanat icrasına uygun bir hal aldı. Yeni yazı cinslerinin bazıları, nisbet ifade eden isimlerinden de anlaşılacağı gibi, tomar hattı esas alınarak onun muayyen nisbette (yarımi üçte bir, üçte iki) küçültülmüş kalemiyle yazılıyor, bu küçülmede yazılar yeni hususiyetler kazanırken, yazma aletinin adı olan kalem bu nisbete dayanılarak hat manasına da kullanılıyordu.
EBRU EBRUCULUK EBRULAR
[Ebru'nun Sanatı] [Malzemeler] [Ebrunun Yapılışı] [Ebru Çeşitleri] [Tarihimizde Ebruculuk] [Örnekler] [Kaynaklar]
NİÇİN TÜRK EBRUCULUĞU
Ebru kağıdının batı ismi Türk Kağıdı veya Türk Mermer Kağıdıdır. Avrupa'da ebru üzerine yapılan meşriyatı'da içine alan "Buntpaper" (alacalı kağıt) isimli eserin girişinde, ebru'nun Türkistan'dan çıkmış olduğu belirtiliyor. Bizdeki ebru sanatkarları arasında söylenegelen rivayette, ebruculuğun gerçekten Buhara'da başladığı şeklindedir. Ebru sonra Büyük İpek yolu ile İran üzerinden Türkiye'ye Ebru ismini alarak gelir. Ebru Sanatı'nın günümüze ulaşmasında, Üsküdarlı Şeyh Sadık'ın büyük payı vardır. Onun devamında, Hezarfen Edhem Efendi, Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman, bir yandan sanattaki geleneği korumuş, aynı zamanda da ebru çeşitlerini tanzim ederek Ebru'yu güçlü bir sanat haline getirmişlerdir. Ebru Sanatı ile ilgili yazılmış ilk eser, Tertib-i Risale-i Ebri adını taşır ve 1608 tarihlidir. Basitçe ebru yapımından ve ebru sanatçılığından bahseder. Osmanlı'da ise Şebek Mehmed Efendi'den sonraki en önemli Ebru Sanatçısı, Hatip Ebrusu'na da adını veren İstanbullu Hatip Mehmed Efendi'dir.Aynı zamanda hattat olan sanatçı, Ayasofya Camii'nde hatiplik yapmış ve 1773 yılında vefat etmiştir.
DEVAMI VE TAMAMI>>>
İL İL TÜRKİYE KÜLTÜRÜ
İL İL TÜRKİYE
TÜM İLLERİMİZE AİT TARİH, FOLKLOR, KÜLTÜR, EL SANATLARI, MÜZELERİ, RESİMLERİ VE TANITICI FİLMLERİ BULABİLİRSİNİZ.
BU SAYFALARIMIZDA Kİ TÜM BİLGİLER KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI İL KÜLTÜR MÜDÜRLÜKLERİNİN WEB SİTELERİNE YÖNLENDİRME SURETİYLE VERİLMEKTEDİR.
GÖLGE OYUNU
HAYAL PERDESİ: KARAGÖZ VE HACİVAT
[Tarihçe]
[Bölümler]
[Tekniği]
[Tipler]
[Musikisi]
[Oyunlar]
[Diyaloglar]
[Hayali Emin Şenyer Makalesi]
[Kaynakça]
İslam ülkelerinde görülen gölge oyununun Cava'dan gelebileceğini kabul edebiliriz. 1300 ile 1750 yılları arasında, Malaya ve Bali dışında Endonezya İslamlığı kabul etmişti. Bundan önce de Arap gezginlerinin Kızıldeniz, Çin kıyılarında dolaştıkları, Güneydoğu Asya kıyılarında küçük yerleşmeler olduğunu biliyoruz. VII. Ve X. yüzyıllarda Arap tacir ve gezginleri İslamlığı buraların yerlilerine kabule zorlamamışlardı. İslamlık daha çok Hintliler yoluyla gelmişti. Bu bakımdan, İslamlık etkisinden önce Arapların bu bölge ile tanışıklığı bulunduğuna göre, bu değinmeden önce Arapların Cava gölge oyununu da öğrenmişlerdir. (Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İstanbul 1985 )
Doğu ülkelerine özgü bir sanat olduğu anlaşılan gölge oyununun ilk Çin'de çıktığı söylenir. Söylentiye göre, İmparator Wu (hük. M.Ö 140 - 87 ) çok sevdiği karısının ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapılır; Şav - Wöng adlı bir Çinli imparatorun üzüntüsünü hafifletmek için, ölen kadının hayalini bir perde arkasından gösterebileceğini söyler; sarayın bir odasına gerdiği bir perdenin üzerine karısına benzeyen bir kadının gölgesini düşürür ve bu gölgeyi ölen kadının hayali olarak imparatora sunar. (M.Ö 121)
DEVAMI VE TAMAMI
21 Aralık 2007 Cuma
İLAHİ DİNLE
Aman Çeşme
Annem
Arayı Arayı
Aşkın İle Aşıklar
Ben Bir Yakup İdim
Ben Ne Cevap Vereyim
Biz Dünyadan Gider Olduk
Bülbüller Şakır Sana
Çağırsalar
Çaren mi Var
Dilhanesi Pürnur Olur
Divane Gönlüm
Doğduğu Gece
Efendime
Ey Allahım
Ey Yolcular
Gururlanma
Hak Şerleri Hayreyler
Kadir Gecesi
Medineye Varamadım
Semaver
Uyan Ey Gözlerim
Vardım Değirmene
Ya Resulallah
Yürü Dünya
Açan Çiçeklere Meyve
Affet İsyanım
Allahım Bizi Affet
Bülbüller Sazda
Canımı Vereyim
Ey Enbiyalar Serveri
Ey Yarenler
Ey Kardeşler
Hayalin Önümde
Hazan Ölüm
Hel Tekbeluni
İnsanoğlu
Seni Seven Aşıkların
Sevdim Seni
Şu Benim Divane Gönlüm
Ya Rab Haberin Nereden Alalım
Aşkın Elinden
Ben Dervişim Diyene
Beytullah
Bir Garibsin
Biz Gideriz
Bu Aklu Fikr İle
Bu Aşk Canı
Tenden Geçip
Dervişlik Yolu
Destur Alalım
Gaflet Uykusunda Yatar
Geçtiğiniz Yollara
Haktan İnen Şerbeti
Niye Gülersin
Seyreyleyip Yandım
Yan Yüreğim Yan
Ademoğlu Aç Gözünü
Ağlar Yakup Nebi
Ahir Zaman
Aklını Başına Topla
Alemi Başıboş Sanma
Allah Diye Diye
Allah Sevgisi
Anne
Aşk
Aşkın ile Aşıklar
Aşksızlara Verme Öğüt
Azrail Başa Geldiği Zaman
Benim Bunda Kararım Yok
Besmeleyle Başlarız
Bilmez İmiş
Bir Gün Olur İnanırsın
Bir Kez Gönül Yıktın ise
Bugünün Yarını Var
Bunca Ömür
Cevher Pula Satılmaz
Davet
Dedikleri Gerçek imiş
Derman Arardım Derdime
Divane Nefsim
Doğru Ol
Dost Olmuşum
Efendim Doğduğu Gece
Engel Olur mu
Ey Yolcular
Gel Aldanma Bu Dünyaya
Gel Gidelim Dosta Gönül
Gelin Allah Diyelim
Gelip de Bir Görsen
Göçtü Kervan
Gönül Hakikate Erdikten Beri
Göstermiyor mu
Gözlerim Yollarda Kaldı
Günahkarım
Günahımla Geldim Sana
Günahlar Dökülür
Hakka Yalvarış
Hemen Kurtuldun mu Sandın
Her Derdin İlacı
Herkese Nasip Olmaz
Hiç Bilmem ki Sıra Kimin
İçinde
İki Cihanın Gülü
İmdat Eyle Allah'ım
İnsaf İstigfar Eyle
Kabenin Yolları
Kabir
Kadı Iyad
Kapına Geldim
Kâmil Evliya
Kim Umar Senden Vefayı
Kulak
La İlahe İllallah
Manzum Atasözleri
Mevlayı Sever
Mezar
Mezardakiler
Muhabbetsiz
Namaz Kılalım Namaz
Ne Fayda
Ne Yürürsün Hayal Üzre
Nebiler Şahı
Nefsim
Nefsime Öğüt
Nideyim Nefsim Seni
Okuyalım Sitemizi
Olabilir
Ölüm Var Nejdet Abi
Ölüme Çare mi
Pervaneden Al
Resulullah
Saadet Ancak Namazla Başlar
Selam Olsun
Seni Ararım Seni
Seni Göresim Gelir
Seni Seven Aşıklar
Sığınırım Rahmetine
Sözü Dağların
Şol Cennetin Nehirleri
Tahtadan Kutu
Veysel Karani
Ya Resulallah
Yaka Geldi Yaka Gider
Yalvar Güzel Allah'a
Yalvaralım Allah'a
Yusuf'um
Yücesin Ya Resulallah
Yürü Dünya Yürü Sonun Virandır
Zikre Dalmış
Zikrullah ile
Arapça İlahi(Türkçe tercümesini okumak için buraya tıklayınız...)
DEVAMI VE TAMAMI>>>
18 Aralık 2007 Salı
RADYO DİNLE
Polis Radyosu
Radyo Ülkümüz
Delikanlı FM
Gün FM
Türkiyem FM
Radyo Turan
RADYO EKOOL
DEVAMI VE TAMAMI>>>
Yazım Türkçeleştirme Programı
Pek çok kişi çeşitli sebeplerle, Türkçe yazı yazarken Türkçe karakterleri kullanmaktan kaçınıyor. Gökhan Tür tarafından 2000 yılı Ocak ayında yazılan bu program, Türkçe karakterler kullanılmadan yazılmış bir metni, Latin-5 formatında normal bir Türkçe yazıya dönüştürüyor. Program, beşer harflik öbeklerin istatistik yöntemleriyle analiz edilmesi esasına dayanıyor. 100.000 civarında kelimeden oluşan büyük metinler üzerinde yapılan çalışmalar, kelimelerin neredeyse üçte birinin bu şekilde düzeltilmesi gerektiğini ortaya çıkarıyor. Bu program, bazı örneklerde bir hayli belirsizlik yaratabilen bu gibi durumlarda %99 başarı sağlıyor.
Program kullanılarak düzeltilmiş örnek bir cümlenin ilk halini ve düzeltilmiş halini aşağıda bulabilirsiniz. Türkçe karakterler kullanılmadan yazılmış metinlerinizi Türkçeleştirmek için, metni aşağıdaki kutuya yazın veya yapıştırın ve "Metni Gönder" tuşuna basın. Sonuçları kopyalayarak dilediğiniz programda kullanabilirsiniz.
Türkçe harfler kullanılarak yazılmış metinleri Türkçe harfleri tanımayan bilgisayarlara gönderirken yaşadığınız sorunlardan kurtulmak için de, buradaki işlemin tersini yapan Türkçe Karakter Temizleme Programı sayfamızı ziyaret edin.
DEVAMI VE TAMAMI>>>
Türkmüsün.Net Dosyalar
Satılık Toprak ?
Irak ve ABD Demokrasisi(+18)
Neptünyum Gerçeği
17 Ağustos Depreminin Ardından
Cesur MTV
Güzel Vatanımızdan Cennet Köşeler - 1
Zengin Ülke& Fakir Ülke
Güzel Vatanımızdan Cennet Köşeler - 2
Barış İçin
Soykırım Yalanı
Türk Ahlakı
Matematik: Gözünüz Korkmasın Sakın!
Çanakkale'ye Pasaportla mı Gireceğiz?
TÜRKÇE(YENİ)
Türkiye-AB İlişkileri ve Bir Hikaye
BELGELER KONUŞUYOR! ERMENİ KATLİAMI!...
Çanakkaleden Mektup Var! Kınalı Ali
MEVLANA'DAN ÖĞÜTLER
Bir Dergi Bir Hikaye Bir Ders!
Dolar'ın($) Hikayesi!
Türkiye ve Bir Hikaye!
Pentagon Yalanları!(11 Eylül Masalı)
Irak- Mr.Franks'e Mektup(+18)
ÇANAKKALE GEÇİLDİ
DEVAMI VE TAMAMI>>>
TÜRKÇE KADIN ADLARI
Abaş
Abaşkatun
Ağabegim
Açığ*
Açık*
Ağaça
Ağanak
Ağanakbike
Ak*
Aka
Akbörü*
Akbacı
Akbala
Akbegüm
Akbudak*
Akbulak*
Akça*
Akçapamuk
Akçiçek
Akerkeç
Akgeyik
Akı*
Akın*
Akınçı*
Akkatun
Akpamuk
Alabörü*
Alageyik
Alakurt*
Alçiçek
Alma
Almalık
Almıla
Almılalık
Altın*
Altınarı
Altınçiçek
Altınkatun
Altınözük
Altıntarım
Altınyumak
Amrak*
Amul*
Ankas
Ant*
Apak*
Aral*
Arbaş
Arbış
Ardıç*
Arı*
Arıgına
Arık*
Arıkaç
Arıkan
Arıkankatun
Arıyağı
Armağan*
Arsıl*
Arsal*
Arslan*
Arslankatun
Artut*
Aruk*
Arzı
Asana
Astın
Aşına
Atgak
Atun
Ay*
Aybık
Aybike
Ayça
Ayçıl
Ayçiçek
Aydanarı
Aydar
Aydın*
Aydoğdu*
Aydoğmuş*
Ayımça
Ayız*
Aykağan*
Aykatun
Aykonçuy
Aykut
Ayla
Ayseli
Ayyaruk
Ayyıldız*
Ayzıt
B
Bağış*
Bağlan
Bal
Bala
Balakatun
Banı
Banıçiçek
Barça*
Barçın
Bars*
Başak*
Batrak*
Baybayık*
Baykal*
Baylak
Baylakkatun
Bayrak*
Begüm
Bekmez
Bektutmak
Belek*
Belgi*
Belgü*
Benek
Bengi*
Bengü*
Bergü*
Bezek
Bezinç
Bibikatun
Biçke
Bike
Bilge*
Birbenek
Birebin
Biriçim
Boncuk*
Bozbörü*
Bozkurt*
Böçke
Bögde*
Bökde*
Börk
Börü*
Budaka
Buğday*
Bukuk
Buluğ*
Buluş*
Bunsuz*
Burcu
Burçak*
Burçın
Burla
Burta
Buturgak
Bügü*
Bükün
Bürçü
Bürümcek
Bürünçük
Büşünçek
DEVAMI VE TAMAMI>>>
TÜRKÇE ERKEK ADLARI
Aba
Abak
Abaka
Abakan
Abakay
Abar
Abay
Abı
Abılay
Abluç
Abşar
Açığ*
Açık*
Açuk
Adalan
Adaldı
Adalmış
Adar
Adaş
Adberilgen
Adıgüzel
Adık
Adıkutlu
Adıkutlutaş
Adlı
Adlıbeğ
Adraman
Adsız
Afşar
Afşın
Ağabay
Ağakağan
Ağalak
Ağlamış
Ak*
Akaş
Akata
Akbaş
Akbay
Akboğa
Akbörü*
Akbudak*
Akbuğra
Akbulak*
Akça*
Akçakoca
Akçora
Akdemir
Akdoğan
Akı*
Akıbudak
Akım
Akın*
Akınçı*
Akkun
Akkunlu
Akkurt
Akkuş
Akpıra
Aksungur
Aktan
Al
Ala
Alaban
Alabörü*
Aladağ
Aladoğan
Alakurt*
Alayunt
Alayuntlu
Aldemir
Aldıgerey
Aldoğan
Algu
Alımga
Alka
Alkabölük
Alkaevli
Alkan
Alkaşı
Alkış
Alp
Alpagut
Alpamış
Alparsbeğ
Alparslan
Alpata
Alpay
Alpaya
Alpaykağan
Alpbamsı
Alpbilge
Alpdirek
Alpdoğan
Alper
Alperen
Alpertunga
Alpgerey
Alpış
Alpilig
Alpkara
Alpkutlu
Alpkülük
Alpşalçı
Alptegin
Alptuğrul
Alptunga
Alpturan
Alptutuk
Alpuluğ
Alpurungu
Alpurungututuk
Alpyörük
Altan
Altankağan
Altankan
Altay
Altın*
Altınkağan
Altınkan
Altınoba
Altıntamgan
Altıntamgantarkan
Altıntarkan
Altıntay
Altmışkara
Altuga
Amaç
Amrak*
Amul*
Ançuk
Andarıman
Anıl
Ant*
Apa
Apak*
Apatarkan
Aprançur
Araboğa
Arademir
Aral*
Arbay
Arbuz
Arçuk
Ardıç*
Argıl
Argu
Argun
Arı*
Arıboğa
Arık*
Arıkağan
Arıkdoruk
Arınç
Arkın
Arkış
Armağan*
Arnaç
Arpat
Arsal*
Arsıl*
Arslan*
Arslanargun
Arslanbörü
Arslansungur
Arslantegin
Arslanyabgu
Arşun
Artıınal
Artuk
Artukaç
Artut*
Aruk*
Asartegin
Asığ
Asrı
Asuğ
Aşan
Aşanboğa
Aşantuğrul
Aşantudun
Aşıkbulmuş
Aşkın
Aştaloğul
Aşuk
Ataç
Atakağan
Atakan
Atalan
Ataldı
Atalmış
Ataman
Atasagun
Atasu
Atberilgen
Atıgay
Atıkutlu
Atıkutlutaş
Atıla
Atılgan
Atım
Atımer
Atış
Atlı
Atlıbeğ
Atlıkağan
Atmaca
Atsız
Atunçu
Avar
Avluç
Avşar
Ay*
Ayaçı
Ayas
Ayaş
Ayaz
Aybalta
Ayban
Aybars
Aybeğ
Aydarkağan
Aydemir
Aydın*
Aydınalp
Aydoğan
Aydoğdu*
Aydoğmuş*
Aygırak
Ayıtmış
Ayız*
Ayızdağ
Aykağan*
Aykan
Aykurt
Ayluç
Ayluçtarkan
Ayma
Ayruk
Aysılığ
Aytak
Ayyıldız*
Azak
Azban
Azgan
Azganaz
Azıl
B
Babır
Babur
Baçara
Baççayman
Baçman
Badabul
Badruk
Badur
Bağa
Bağaalp
Bağaışbara
Bağan
Bağaşatulu
Bağatarkan
Bağatengrikağan
Bağatur
Bağaturçigşi
Bağaturgerey
Bağaturipi
Bağatursepi
Bağış*
Bağtaş
Bakağul
Bakır
Bakırsokum
Baksı
Bakşı
Balaban
Balaka
Balakatay
Balamır
Balçar
Baldu
Balkık
Balta
Baltacı
Baltar
Baltır
Baltur
Bamsı
Bangu
Barak
Baraktöre
Baran
Barbeğ
Barboğa
Barbol
Barbulsun
Barça*
Barçadoğdu
Barçadoğmuş
Barçadurdu
Barçadurmuş
Barçan
Barçatoyun
Bardıbay
Bargan
Barımtay
Barın
Barkan
Barkdoğdu
Barkdoğmuş
Barkdurdu
Barkdurmuş
Barkın
Barlas
Barlıbay
Barmaklak
Barmaklı
Barman
Bars*
Barsbeğ
Barsboğa
Barsgan
Barskan
Barsurungu
Bartu
Basademir
Basan
Basanyalavaç
Basar
Basat
Baskın
Basmıl
Bastı
Bastuğrul
Basu
Basut
Başak*
Başbuğ
Başçı
Başgan
Başkırt
Başkurt
Baştar
Batrak*
Batu
Batuk
Batur
Baturalp
Bay
Bayançar
Bayankağan
Bayat
Bayazıt
Baybars
Baybayık*
Baybiçen
Bayboğa
Baybora
Baybüre
Baydar
Baydemir
Baydur
Bayık
Bayınçur
Bayındır
Baykal*
Baykara
Baykoca
Baykuzu
Baymünke
Bayna
Baynal
Baypüre
Bayrı
Bayraç
Bayrak*
Bayram
Bayrın
Bayruk
Baysungur
Baytara
Baytaş
Bayunçur
Bayur
Bayurku
Bayutmuş
Bayuttu
Bazır
Beçeapa
Beçkem
Beğ
Beğarslan
Beğbars
Beğbilgeçikşin
Beğboğa
Beğçur
Beğdemir
Beğdilli
Beğdurmuş
Beğkulu
Beğtaş
Beğtegin
Beğtüzün
Begi
Begil
Begine
Begitutuk
Beglen
Begni
Bek
Bekazıl
Bekbekeç
Bekeç
Bekeçarslan
Bekeçarslantegin
Bekeçtegin
Beker
Beklemiş
Bektür
Belçir
Belek*
Belgi*
Belgüc*
Beltir
Bengi*
Bengü*
Benlidemir
Berdibeğ
Berendey
Bergü*
Berginsenge
Berk
Berke
Berkiş
Berkyaruk
Bermek
Besentegin
Betemir
Beyizçi
Beyrek
Beyrem
Bıçkı
Bıçkıcı
Bıdın
Bıtaybıkı
Bıtrı
Biçek
Bilge*
Bilgebayunçur
Bilgebeğ
Bilgeçikşin
Bilgeışbara
Bilgeışbaratamgan
Bilgekağan
Bilgekan
Bilgekutluk
Bilgekülüçur
Bilgetaçam
Bilgetamgacı
Bilgetardu
Bilgetegin
Bilgetonyukuk
Bilgez
Bilgiç
Bilgin
Bilig
Biligköngülsengün
Bilik
Binbeği
Bindir
Boğa
Boğaç
Boğaçuk
Boldaz
Bolmuş
Bolsun
Bolun
Boncuk*
Bongul
Bongulboğa
Bora
Boran
Borçul
Borlukçu
Bornak
Boyan
Boyankulu
Boylabağa
Boylabağatarkan
Boylakutlutarkan
Bozan
Bozbörü*
Bozdoğan
Bozkurt*
Bozkuş
Bozok
Bögde*
Böge
Bögü
Bökde*
Böke
Bölen
Bölükbaşı
Bönek
Bönge
Börü*
Börübars
Börüsengün
Börteçine
Buçan
Buçur
Budağ
Budak
Budunlu
Buğday*
Buğra
Buğrakarakağan
Bukak
Bukaktutuk
Bulaçapan
Bulak
Bulan
Buldur
Bulgak
Bulmaz
Bulmuş
Buluç
Buluğ*
Buluk
Buluş*
Bulut
Bumın
Bunsuz*
Burçak*
Burguçan
Burkay
Burslan
Burulday
Burulgu
Burunduk
Buşulgan
Butak
Butuk
Buyan
Buyançuk
Buyandemir
Buyankara
Buyat
Buyraç
Buyruç
Buyruk
Buzaç
Buzaçtutuk
Büdüs
Büdüstudun
Bügü*
Bügdüz
Bügdüzemen
Büge
Büğübilge
Bükdüz
Büke
Bükebuyraç
Bükebuyruç
Bükey
Büktegin
Büküşboğa
Bümen
Bünül
Büre
Bürgüt
Bürkek
Bürküt
Bürlük
DEVAMI VE TAMAMI>>>
TÜRK DÜNYASI
TÜRK DİLİ
1- DİL KÜLTÜR İLİŞKİSİ VE TÜRK DİLİ
2- SES, HARF, ALFABE
3- KELİME, SÖZCÜK, KÖK, EK
4- KARAMANOĞLU MEHMET BEYİ ARIYORUM!
DİL - KÜLTÜR / TÜRK DİLİ
DİL NEDİR?
Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir.
Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir vasıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur. Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz. İnsan konuştuğu dili doğduğu günden itibaren hazır bulur. Fakat dil doğuştan bilinmez. İlk aylarda ağlamalar, taklit, birtakım hareketlerle anlaşma sağlamaya çalışır. Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini, anadilini uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Daha sonra kulağına gelen seslerin belli kavramlara, hareketlere, varlıklara karşılık olduğunu anlamaya başlar.
Dil insan benliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan zekasının, insanda sınırı çizilemeyen duygu ve düşünce kabiliyetinin sonuçları kendi benliğinin dışına ancak dille aktarılabilir. Bu bakımdan dil ile düşünce iç içe girmiş durumdadır. İnsan dil ile düşünür. Dilin gelişmesi düşünmeyi düşünceye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır. Çeşitli medeniyetlerin meydana getirilmesini sağlayan düşünce, gelişmesini dile borçludur.
Dil her şeyden önce sosyal ve millî bir varlıktır. Fertlerin üstünde, bir milleti ilgilendirir. Bütün bir milletin duygu ve düşünce hazinesini teşkil eder. Bir milleti ayakta tutan, fertleri birbirine bağlayan, sosyal hayatı düzenleyen ve devam ettiren, millî şuuru besleyen bir unsur olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bağımsızlığın temeli millî şuurdur. Millî şuurun en kuvvetli kaynağı ise dildir.
Belli ses öbeklerinin insanlar arasında danışıklı bir değer kazanarak birer kavrama karşılık olmaları dilin oluşmasında esas sayılabilir. Bunun gibi onların çeşitli kullanışları da ortak değerler bağlayarak dilin kurallarını meydana getirmiş olmalıdırlar. bunlar üreyip genişlemiş ve az çok titizlikle korunarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Ses kanunlarına uyup zamanla değişmelere uğramış olmaları da tabiidir.
Dil ile düşünce organı olan insan beyni destekleşe oluşmuş olmalıdır. Öyle ki sonuçta dil düşünmenin de bir vasıtası olmuştur. Ana dilimizden cümleler kurarak düşünürüz. Bunları dile getirdiğimizde adına konuşma deriz. Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi, insan topluluğu ilerlemez, bir medeniyet oluşturamazdı. Yine insanoğluna bahşedilen din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurulmuşlardır.
Dil konuşma aygıtının çıkardığı çok çeşitli seslerin son derecede karmaşık bir birleşiminden meydana gelir. Ancak kulağımız da bunları bütün incelikleri ile ayırabilecek yaradılıştadır. Bu sebeple biz onları çözümlemekte güçlük çekmeyiz. Konuşma organlarının belirli bir durum alarak bir an içinde çıkardıkları basit sese bir seslik, yahut sadece ses deriz: a, ü, b, t gibi. Bir soluk hamlesi içinde çıkan birkaç sesin topluluğuna da hece adını veririz: "bu, ka-pı, pen-ce-re" gibi.
Bir dilde bir anlamı olan tek veya çok heceli ses öbeklerine kelime deriz:: "kuş, görmek, umutsuz" gibi. Bir dilin bütün kelimeleri o dilin kelime dağarcığını meydana getirir. Kelimelerin bir düşünceyi bir bütün olarak anlatan düzenli topluluğuna cümle adını veririz: "Orhan okula gitmelidir." Bir maksadı anlatmak için bir sıra cümleler kullanırız. Buna da söz deriz. Sözlerle anlaşmak konuşmakla olur.
İnsanlar sözlerini uzaktakilere ulaştırmak, ya da uzun zaman saklamak ihtiyacı ile onları daha dayanıklı bir işaret sistemine çevirmeyi düşünmüşler, yazıyı icat etmişlerdir. Eski insanlar hakkında bilgilerimizi bıraktıkları yazılı belgelerden alıyoruz. Milletlerin yazıdan önceki yaşayışları hakkında pek az şeyi öğrenebildiğimiz için tarih yazıyla başlar, diyoruz.
İnsanlar her kelime için, her hece için, veya her ses için ayrı işaretler kullanan türlü yazı sistemleri yapmışlardır. Bugünkü ileri milletlerin yazılarında her işaret bir ses karşılığıdır. Buna harf deriz. Bir dilin kullandığı harflerin topluluğu o dilin alfabesi olur. Bu türlü yazıya da alfabe yazısı adını veririz. Yazılı bir sözü yeniden seslendirmeye okuma diyoruz. Sessiz okumak da olur.
KARAMANOGLU MEHMET BEY ( 13 MAYIS 1277)
Yedi asrr önce Türkçe ye verilen değeri günümüzde görememek aşağıdaki okuyacağınız şiirdeki gibi sizlerinde yüreğini sızlatıyorsa artık dilimize sahip çıkmanın zamanı gelmiştir.
Arıyorum
Karamanoğlu Mehmet Beyi arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayımlamıştı;
Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda
Türkçeden başka dil konuşulmaya diye,
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı köyü, şehri
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey,
Hanımağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkânın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?
İlân tahtasının billboard, sayı tabelâsının skorboard,
Bilgi alışının birifing, bildirgenin deklârasyon,
Merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde wellcome,
Çıkışında, good-bye okuyanınız var mı?
Korumanın, muhafızın body-guard,
Sanat ve meslek pirlerinin, duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?
Seki'nin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
İş hanımızı plâza, bedestenimizi galleria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast-food,
Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde,
Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezintisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag,
Pekâlayı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı?
Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe-show levhasının altında,
Acının da acısı, nes-kaaave içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik.
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı....
Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?
YUSUF YANÇ
DEVAMI VE TAMAMI>>>